Wednesday 2 December 2015

POETRY: GÜLBAHAR


GÜLBAHAR

Çanakkale, bindokuzyüzonbeş, bahar…
Gece… Karanlık… Sakin boğaz…
Sanki fırtınalara gebe biraz.
Gece, sabah olmadan lâkin
kükredi dalgaları boğazın sakin.
Kükredi isyanlara
görünce sinsice salınan böğrüne mayınları,
tuzaklanan...
İslamlara...
...
Çanakkale, bindokuzyüzonbeş, bahar…
Kurup tuzaklarını İslamlara,
kim* bunlar, (*ki)
yeryüzünün uçlarından gelmişler,
tanımamış dalgalar, ne doğan güneşi, ne de meltemi boğazın,
kim bunlar,
uzak denizlerden gelmişler,
saklayıp silahlarını
Mabed’e yönelmişler.
Biri Alman haini, bir frenk, anzak, manzak,
tanıyamadım diğerlerini,
gece karanlıkta üç manyak,
ellerinde, Alman malı üç konyak.
Uzak denizlerden gelmişler,
gelip ta uzak denizlerden
Çanakkale’de Mehmed'imi
arkasından vurup şehit etmişler...
Biri Alman haini, bir frenk, anzak, manzak,
tanıyamadım diğerlerini, karanlıkta üç manyak, 
ellerinde, Alman malı üç konyak.
...
Çanakkale, bindokuzyüzonbeş, bahar…
Kükreyen dalgaları boğazın sert vuruyor karayı, niçin?
Yer, ya neden kaynıyor gök, niçin! ?
Ölürüz vatan, ölürüz Allah için!
Küfrün tuzağı,
bize şehadet sunağı,
dalarız tuzaklara,
dökeriz kanımızı temiz.
Bırakmadılar hiçbir iz…
Gördü karanlıklar prensi,
utandı karanlığında
İblis.
Dedi: “Nasıl bir tuzak! ”
Ar etti, söyleyemedi: “Nasıl necis! ”
...
Çanakkale, bindokuzyüzonbeş, bahar...
Kaldı atalarımızdan bize,
çiğnetmeyiz size,
Anadolu’m… Anadolu’m… Kutlu miras!
Analarımız,
gözlerinde yaş, içinde yeis.
Düşmana korku ve ölüm olduk, vatana kurban.
Vurduk boğazda düşmanı, başımızda kutlu reis.
Bozduk tuzaklarını
kurtulacak vatan kurtulacak!
Ne beis...
...
Çanakkale, bindokuzyüzonbeş, bahar…
Düşman namert: Hile ve zorbalık!
Fesat bu fesat!
Dillerimizde hamd ve salavat,
tam bir vecd ve tam bir hüşû.
Boğazda içine düşecekleri
ölüm kazdıkları kuyu, işte şu!
Bursa, Balıkesir, Konya, Kastamonu ve Denizli…
cephedeyiz tüm millet,
yoktur ölüm korkusu.
Arıburnu’nda hainlik,
burunlarımızda cennet kokusu.
Destursuz girilmez vatana,
selam
kefensiz yatana,
milletimin abide-i namusu!
...
Çanakkale, bindokuzyüzonbeş, karakış…
Değil bahar…
Niçin ağlıyor tanrılar?
Görülmedi böylesi,
olmadı hiçbir milletin,
böyle savaş karinesi.
Şehit olmuş
Ahmet, Ali, Hasan, Hüseyin.
Nasıl bir acı, nasıl bir keder:
Durum Kerbela’dan beter!
Abdurrahman, Abdülhamit, Abdullah; Ziya, Nuri, Seyit; Hacı, Mahmut, Cemal, Kemal…
Ve tükenmiş Mehmetler.
Sanmayın buna, buna ağlıyor tanrılar! 
Başında yaşmak, düşmana kurşun sıkıyor
Hatice’yle annem Zekiyye,
Ve kızım Gülbahar
...
Çanakkale, bindokuzyüzonbeş, bahar…
Gece… Karanlık… 
Cephe kan...
ve sema nur doluyor.
Merak içinde tanrılar soruyor semada: “Ne oluyor? ”
Tanrılar boğazda, Mehmet’ten vahiy alıyor.
Yunanların tanrısı Poseydon ile Zeus’un oğlu Artemis,
sonra Mısırlı Ra ile Serapis.
Dediler: “Bu bir tuzak…”
“Pek habis…”
Yılanların tanrısı Marduk’la gelmiş Anamız Meryem:
Magdalalı Mary…
Hani şu “orospu” dedikleri.
Bunlar da Meryem’in oğlu ya,
Böyle orospuluk görmedi dünya!
Tanrılar şaşkın: “Görüyoruz kâbus, ya da bir rûya.”
Kuruldu en alçağı tuzakların,
öyle habis.
Beytullah’ın askerleri Çanakkale’de hapis!
İsyan etti nifak tanrıçası Aris,
yanındayken Serapis,
Böyle tuzağa…
Böyle pis…
Ve Horus, gözüyle her şeyi gören,
annesi İsis.
...
Tanrılar… Tanrılar!
Çanakkale’ye daldılar! 
Ruhunu Mehmed’imin
göklerine çaldılar!
Herkül sevindi: “Askerim! ”
Öptü Zeus: “İşte açıldı gözlerin! ”
Söyledi Mehmet:
“Ben Allah’a askerim, kapansa da gözlerim!”
Zor kaçtı kucağından Paris’in,
Vardı tekrar cepheye:
“Geldim komutanım! Cesedimi koydunuz nereye? ”
Buldu Mehmet cesedini,
savaşırken, haykırıyor ön safta:
“İleri! İleri! ”
Koltuğunda,
Kesik Seri…

Aralık 2013, Bolu


No comments:

Post a Comment